“Daha Tehlikeli Bir Dünyaya Hazır Olun” ifadesi NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in 9-11 Temmuz zirvesi öncesinde Foreign Affairs için kaleme aldığı yazıdan. Yazının tamamı Çin ve Rusya üzerinden NATO müttefiklerine aba altından sopa gösteren ve ‘ittifak içinde kalmaya’ zorlayan tehditkâr ifadeler içeriyor. Bizim için kritik soru ise Suriye, Ukrayna, İran ve Ortadoğu savaşı ile kuşatılmış Türkiye’nin nerede duracağı.
NATO’NUN İŞLEVİ VE TÜRKİYE
NATO belgelerine bakarsanız ittifakın temel işlevi “politik ve askeri vasıtalarla üye ülkelerin özgürlüğünü ve güvenliğini temin etmek” şeklinde tanımlanır. Oysa siz farkına varmasanız da Türkiye’de NATO her şey demektir. Ekonomiden toplumsal hayata, siyasi partilerin politikalarından ticarete, vergiden eğitim sistemine ve medyaya kadar her alanda ‘NATO aklı’ belirleyicidir. Tüm siyasi partiler ve hatta darbeciler bile önce NATO’ya sadakatlerini bildirirler. Aksi bir durum ‘zinhar’ düşünülemez. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda “üye olamazlar” dedikten sonra bu iki ülkenin üyeliklerini ‘paşa paşa’ onaylaması aslında basit bir örnektir. Çünkü üye ülkeler içindeki partiler, doğrudan doğruya NATO’ya göre konumlanırlar.
CHP VE NATO
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, “NATO’yu batı dünyasının uygarlığını temsil eden bir örgüt olarak görmüyorum” derken (24 Ocak 2024/KRT TV), CHP, İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması için TBMM’de ‘evet’ oyu veriyordu. Cumhuriyet Halk Partisi’nin “Çağdaş Türkiye İçin Değişim” başlıklı parti programının NATO ile ilgili bölümünde “NATO’nun caydırıcı bir güç olarak, barış ve istikrarın sürdürülmesine yönelik görevini etkin olarak yerine getirmesine ve günümüz koşullarında konumunun yeniden belirlenmesine aktif katkımızın sürdürülmesini amaçlar” ifadeleri yer alıyor. CHP’nin NATO’ya aktif katkısını nasıl sürdürüleceği programda açıkça ifade edilmese de iktidar partisinden çok da farklı olmadığı anlaşılıyor.
MHP ve NATO
2023’ün başında “İsveç’in NATO üyeliği bu şartlar altında Gazi Meclisin onayından geçemeyecektir, Kandil Dağı neyse Stockholm aynısıdır” diyen Bahçeli’nin MHP’si, birkaç ay sonra “İsveç’in NATO üyeliğine desteğimiz Meclis Genel Kurulu’nda da devam edecek” diyerek ve NATO’ya ‘evet’ oyu kullanarak pozisyonunu belirtiyordu. Tabandaki homurtulara rağmen MHP’nin NATO yanlısı politikası aslında kuruluş kodlarında yer alan bir gerçeklik. NATO’nun ABD’de özel askeri eğitiminden geçmiş, Türkiye’deki NATO askeri eğitimlerinde ‘hoca’ olarak (Çankırı Komando Okulu) yer almış Alparslan Türkeş’in partisi NATO’ya hayır diyemez.
HDP VE NATO
2023’te Finlandiya’nın NATO üyeliğini oylayan TBMM’de, Kürt siyasi hareketini temsil ettiğini söyleyen HDP yoktu. HDP Dışişleri Komisyonu Sözcüsü Hişyar Özsoy, bu durumu şöyle açıklıyordu: “Şimdiye kadar hepsine (askeri antlaşmalara) ret oyu verdik. Ama bu defa Finlandiya’nın güvenlik kaygılarını meşru gördüğümüz için bu oylamaya katılmama kararı aldık, ‘Hayır’ da demek istemedik.” HDP’nin ‘Hayır demek istemediği’ aslında anlaşma değil NATO’nun ta kendisidir
İKİYÜZLÜLÜK
NATO’nun 4. Maddesi “taraflardan herhangi birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı veya güvenliği tehdit edildiğinde” askeri konularda destek sağlanmasını içerir. Bu madde şimdiye kadar 7 defa devreye girmiştir ve beşi Türkiye içindir. Bunlardan biri 2003’te Irak’ın işgali sırasında, dördü ise Suriye iç savaşı nedeniyle yaşanan gelişmeler nedeniyle hayata geçirildi. Türkiye dışındaki diğer ikisi ise Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna savaşı nedeniyle yürürlüğe girdi. Nasıl bir ironidir ki; Türkiye için 4. maddenin işletilmesine neden olan tüm güvenlik tehditleri NATO’nun operasyonları nedeniyle ortaya çıktı.
ŞAKIRDAYAN NÜKLEER KILIÇLAR
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Foreign Affairs dergisi için kaleme aldığı NATO Dünya İçin Ne Anlama Geliyor başlıklı makalesinde 32 üye ülkenin Rusya ve Çin tehdidiyle karşı karşıya olduğunu ileri sürüyor. “Moskova nükleer kılıcını şakırdatmaya devam ediyor” diyen Stontenberg’e göre Rusya’nın arkasında Çin var. Dolayısıyla “Avrupa’nın güvenliği Asya’yı, Asya’nın güvenliği de Avrupa’yı etkiliyor.” Genel Sekreter’in bu yaklaşımından NATO’nun sadece Atlantik’te değil artık Pasifik’te de kullanılacağını anlayabiliriz. Zaten yazıda “ortak güvenlik endişelerimiz konusunda Hint-Pasifik’teki ortaklarımızla el ele çalışacağız” diyerek sinyali veriyor.
BEDEL
Çin’in füze, tank ve uçak üretmek için kullandığı yarı iletkenler ve mikro elektronikler gibi yüksek teknolojili ürünleri Rusya’ya göndererek çatışmayı körüklediğini söyleyen NATO Genel Sekreteri, “Çin’in Rusya’nın yasadışı savaşına verdiği desteğin bir bedeli olmalı” diyerek işaret fişeğini ateşliyor. Stontenberg’e göre Washington zirvesine gidecek NATO üyeleri “giderek daha tehlikeli bir dünyaya hazırlanmalılar.”
TÜRKİYE’NİN POZİSYONU
Türkiye, 1952’de NATO’ya üye olduğundan bu yana cumhuriyetinden; kendine özgü aydınlanma, kalkınma, eğitim, sağlık, bilim ve sanat anlayışından ödünler verdi. Giderek bu ödünler varlık sorunu haline dönüştü. Bu süreçte neredeyse tüm partiler NATO’ya göre hizalandı. Bugün ise komşularıyla ilişkilerini bozan, istikrarsızlık yaratan ve Türkiye’nin karşısındaki her türlü yapıyı destekleyen bir savaş aygıtı olarak tartışılıyor. 3. Dünya Savaşı’nın konuşulduğu günlerde Türkiye’nin nerede duracağı, 21. yüzyılda nasıl bir ittifakla yol alacağı net değil. Bir yandan Şangay İşbirliği Örgütü’ne göz kırpan, diğer yandan Rusya ve Çin’le flört eden İslamcı iktidarın, ortağı MHP’nin, “NATO’ya katkımız sürecek” diyen CHP’nin veya “bize bağımsız bir devlet bahşeder mi” hayalindeki DEM Parti’nin son kertede hizalanacağı yer yine aynı olacaktır. Fakat halka rağmen bu ısrarın sürmesi, Soğuk Savaş artıklarını siyaset sahnesinden tasfiye edecektir.
Özer Çetinkaya