Buna göre, yılın ilk yarısında küresel elektrik talebi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 0,4 artış gösterdi. Bu oran, küresel elektrik talebindeki artışta 10 yıllık tarihsel ortalama olan yüzde 2,6’nın oldukça altında kaldı. Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere bazı büyük ekonomilerdeki talep düşüşü, küresel elektrik talebindeki büyümeyi baskıladı.
Elektrik üretiminde ise, rüzgar ve güneş enerjisinin payı geçen yılın ilk yarısındaki yüzde 12,8’e kıyasla bu yılın ilk yarısında yüzde 14,3’e ulaşarak rekor kırdı.
Rüzgarın küresel elektrik üretimindeki payı yüzde 8,75 olurken, güneşin payı yüzde 5,52’ye yükseldi. Rüzgar ve güneş, küresel elektrik üretiminde paylarını önemli ölçüde artıran iki elektrik kaynağı oldu.
Güneş enerjisinden elektrik üretimi bu yılın ilk yarısında 2022’nin aynı dönemine göre yüzde 16, rüzgardan üretim ise yüzde 10 büyüdü.
Rüzgar ve güneş enerjisinin elektrik üretimindeki payının büyümesi, sektör kaynaklı emisyonlardaki artışın yüzde 0,2 ile durağan seyretmesini sağladı. Güneş ve rüzgardan üretilen elektrik, 142 milyon ton karbon emisyonunu önledi.
Rüzgarın elektrik üretimindeki payının en yüksek olduğu ülke yüzde 55,6 ile Danimarka oldu. Danimarka, bu yılın ilk yarısında elektriğinin yüzde 10,3’ünü güneşten elde etti.
Birleşik Krallık elektriğinin yüzde 31,6’sını, Almanya yüzde 27’sini, İspanya yüzde 25,7’sini, Hollanda yüzde 21,5’ini, Brezilya yüzde 12,2’sini ve ABD yüzde 11,3’ünü rüzgardan karşıladı.
Çin’in elektrik üretiminde rüzgarın payı söz konusu dönemde yüzde 11 olurken, gelişmekte olan en büyük ekonomilerden biri olan Hindistan elektrik üretiminin yüzde 4,3’ünü rüzgardan sağladı.
Elektrik üretiminde güneşin en yüksek pay sahibi olduğu ülke ise yüzde 24,6 ile Lüksemburg oldu.
Hollanda ve Yunanistan elektrik üretiminin yüzde 18,3’ünü güneşten karşılarken, bu oran İspanya’da yüzde 16,3, İtalya ve Almanya’da sırasıyla yüzde 12,6 ve yüzde 12,3 olarak hesaplandı.
Japonya yılın ilk yarısında elektriğinin yüzde 11,4’ünü, Danimarka yüzde 10,4’ünü, Hindistan yüzde 7,1’ini, Çin yüzde 5,9’unu ve ABD yüzde 5,8’ini güneşten üretti.
Türkiye’nin elektrik üretiminde ise bu yılın ilk yarısında rüzgarın payı yüzde 10,4 ve güneşin payı yüzde 5,65’e yükseldi.
Temiz enerji dönüşümünde iddialı hedefleri bulunan AB ülkelerinde rüzgar ve güneşin elektrik üretimindeki ortalama payı sırasıyla yüzde 18,1 ve yüzde 9 oldu.
Söz konusu dönemde, kömürden elektrik üretimi yüzde 1 arttı ve küresel elektrik üretiminin yüzde 36’sını oluşturdu. Doğal gazdan elektrik üretiminin toplam içindeki payı yüzde 0,5 artışla yüzde 22 oldu.
Nükleerden elektrik üretimi ocak-haziran döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 0,7 büyüdü ve dünya elektrik üretiminin yüzde 9,6’sını karşıladı.
Hidroelektrik üretimi bu dönemde kuraklık nedeniyle yüzde 8,5 ile tarihi bir düşüş yaşadı ve küresel elektrik üretiminin yüzde 14’ünü oluşturdu. Hidroelektrik üretimindeki düşüşün dörtte üçü Çin’den kaynaklandı. Hidroelektrik üretiminden kaynaklanan açığı kapatmak için ise fosil yakıtlardan üretimde artış görüldü.
Küresel hidroelektrik üretiminin bu yılın ilk yarısında geçen yıl ile aynı seviyede olması durumunda, enerji sektörü emisyonlarının yüzde 2,9 oranında azalacağı hesaplandı.
Küresel elektrik üretiminin kalan kısmı jeotermal enerji gibi diğer yenilenebilir kaynaklardan ve fosil yakıtlardan karşılandı.
Raporun başyazarı ve Ember Kıdemli Elektrik Analisti Malgorzata Wiatros-Motyka, yaptığı değerlendirmede, “2023’te enerji sektörü emisyonlarında bir düşüş olup olmayacağı hala belirsizliğini koruyor. Rüzgar ve güneş enerjisindeki kayda değer büyümeyi görmek cesaret verici olsa da, iklim değişikliğiyle yoğunlaşan olumsuz hidroelektrik koşulların çarpıcı gerçekliğini göz ardı edemeyiz.” ifadelerini kullandı.
Wiatros-Motyka, küresel enerji sektörü emisyonlarının zirvede olduğuna işaret ederek, “Şimdi bu on yıl içinde yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarmak için küresel bir anlaşma sağlayarak fosil yakıtlarda hızlı bir düşüş için ivmeyi serbest bırakmamız gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.