İris başarılı bir şair ama hayata şanssız başlangıç yapanlardan biri o. Babasını hiç tanımıyor. Annesini ise çok küçük yaşta kaybetmiş. Ona ‘besleme’ muamelesi yapan uzak-yakın akrabalarının yanında bir kez olsun saçı okşanmadan, bir kez olsun şefkatli bir bakışla karşılaşmadan büyümüş. Elbette büyümek denirse… Şiirlerinin ona geleceğinden haber getirdiğine inanıyor İris. Bir gün aşkı bulacağına, birinin onu çok seveceğine inanıyor. Gün geliyor bir şiirinin peşine takılarak büyüdüğü topraklara geri dönüyor. Orada Deniz ve kızı Zoi’yle tanışıyor. Zoi de annesini küçük yaşta kaybetmiş. Bir aile kurduğuna inanıyor kendine. Yaralarını yeni ailesiyle iyileştirebileceğini düşünüyor. Hemencecik evleniyor Deniz ile. Bir masalın içinde buluyor kendini sanki. Başkasına yazılmış olsa da ona büyük bir rol düşüyor bu masalda. Sevilerek kendini sevmeyi öğrenmeye çabalıyor. Öyle çok çabalıyor ki sevilmek için Zoi’nin hatrına yüzme öğrenmeyi bile kabul ediyor. Bir sahil kasabasında büyümesine rağmen maviliklerin hep onu boğacağına sandığından hiç öğrenmemiş yüzmeyi. Zoi öğretiyor ona, o da Zoi’ye yaralarını sarmayı öğretiyor. Ama gün geliyor anlıyor ki bu masalda onun rolü kısa. Çünkü yüzme derslerini kendinin çözmesi ve kendini sevmeyi öğrenmesi gerek. Zeynep Alpaslan’ın “Yüzme Dersleri” çocukluktan kadınlığa geçişi anlatan, kendini sevmenin anahtarlarını sunan güçlü, duygusal ve yetkin bir kitap. Yaz günleri için ideal. Çünkü belki de gerçekten yüzmediğinizi, yüzdüğünüzü sandığınızı hatırlatıyor.